KARBONDİOKSİT EMİSYONLARINI DÜŞÜRME YOLUNDA ÖNEMLİ BİR ADIM ATTIK

AR-GE TEKSTİL VE YAPI KİMYASALLARI MÜDÜRÜ DR. UĞUR ERŞEN ŞENBİL

Akkim’in yürüttüğü yoğun Ar-Ge çalışmalarının pazarla buluşan en son yeniliğinin adı “Akkim Düşük Emisyon Özel Katkı Serisi” oldu. Bu yenilikçi ürün, özellikle karbondioksit emisyonunun yoğun yaşandığı çimento sektöründeki üreticilerin büyük ilgisiyle karşılandı. Biz de hem “Akkim Düşük Emisyon Özel Katkı Serisi”ni, hem depremle birlikte daha çok konuşulan yapı malzemelerinde kalite konusunu ve Akkim’in bu alanda hayata geçirdiklerini, hem de inovasyon kültürü ile araştırma ve geliştirmeyi merkezine alan diğer yeni çalışmaları Ar-Ge Tekstil ve Yapı Kimyasalları Müdürü Dr. Uğur Erşen Şenbil’e sorduk.

Büyük bir deprem yaşadık, büyük kayıplarımız oldu. Gündeme gelen yapıların dayanıklılığı noktasında, yapı kimyasallarının özellikleri ve kalitesiyle ilgili neler söylemek istersiniz?

Maalesef kelimelerle ifade etmekte zorlandığımız bir deprem süreci yaşadık. Depreme hazırlıklı olmak sadece yapıların dayanıklılığıyla değil, daha bütünsel bir çalışmayla mümkün olabilir. Her şeyden önce ülke olarak eğitim ve bilinç seviyemizi artırmamız gerekiyor. Yapı aşamasına gelmeden önce şehir planlaması alanında bilim insanlarıyla ilerlenmeli. Zemin çalışmalarının ve yapıya uygunluğunun bilimsel yöntemlerle çalışılmış olması gerekli.

Yapıların da kendi içerisinde dikkat edilmesi gereken birçok unsuru bulunuyor. Sorunun özelinde biraz daha yapı kimyasallarının önemini anlatmak gerekirse… Bina yapım malzemelerinin üretim sürecinde, çimento ve beton kimyasal katkıları kullanılıyor. Bu katkıların temel görevleri malzemelerin mekanik, fiziksel ve kimyasal performans özelliklerini yükseltmek, yapıyı çevreye daha duyarlı hale getirmek ve tüm bunları mümkün olan en ekonomik şartlarda yapmaktır. Örneğin, bir binada kullanılacak beton sınıfının C30/37 basınç dayanım sınıfında olması isteniyorsa, bu basınç dayanım sınıfına optimum performans ve ekonomik şartlarda ulaşmak için beton kimyasal katkılarının rolü son derece büyük. Kimyasal katkı, beton üretilirken betonun akışkanlığını düşürmeden hatta istenilen seviyede artırarak, kullanılan su miktarını azaltmaktadır. Betonun içerisine giren su miktarı azaldıkça (betonun su/çimento oranı düştükçe) betonun basınç dayanımları yükselmektedir. Kimyasal beton katkılarının dayanıma olan pozitif etkisini en yalın haliyle bu şekilde açıklayabiliriz.

Bunun yanında hazır beton teknolojisi gelişmeden önce yapılan yapıların yıkımından alınan beton örneklerinde, betonun içerisinde yer alan ve betona dayanıklılık kazandıran girdilerden biri olan agregaların (taş, çakıl, kum gibi malzemeler) homojen bir şekilde dağılmadığı durumlarla sıklıkla karşılaşıyoruz. Homojen bir agrega dağılımının olmadığı bir yapı malzemesinin depremden veya her türlü darbeden negatif etkilenme oranı çok daha yüksektir. Kimyasal katkılar istenilen oranda akışkanlığı artırdığı için, agreganın karıştırma sırasında betonun içerisinde çok daha iyi dağılım göstermesini sağlar ve homojenliği etkiler. İstenilen homojenlikte ve akışkanlıkta beton, uygulama alanına çok daha kolay ve mümkün olan en boşluksuz şekilde yerleşecektir. Bu koşullar altında yerleştirilen beton çok daha dayanıklı olacaktır.

Kimyasal katkılar sayesinde betondaki hava miktarı istenilen oranda düşürülerek yapı daha dayanıklı hale getirilebilir. Donma- çözülme diye adlandırdığımız sürecin sonrasında betonun iç gerilmelerle genleşip çatlamasına kadar varabilecek sonuçları yine hava sürükleyici özel katkılarla önleyebilmekteyiz ve yapıyı daha dayanıklı hale getirebilmekteyiz. Betonun priz alması ve sertleşme sürecine girerek dayanım kazanması mevsimsel koşullardan (sıcaklık) etkilenir. Mevsimsel etkiler nedeniyle olumsuz seyredebilecek priz ve sertleşme süreçleri yine kimyasal katkılar sayesinde önlenebilir ve istenilen şekilde düzenlenebilir. Özetle; yapı kimyasalları bir betonun daha dayanıklı olması ve uzun süre boyunca performansını sürdürebilmesi açısından son derece önemlidir.

Uzun ömürlü ve dayanıklı beton üretimi noktasında, uygulama esnasındaki hataları minimize edecek Ar-Ge çalışmaları söz konusu mu?

Dünyadaki karbondioksit emisyonunun yüzde 5 ila 10 arasındaki payı, çimento endüstrisine ait. Akkim olarak çimento üretiminde yaşanan karbondioksit emisyonunu azaltmaya yönelik heyecan verici çalışmalar üzerine yoğunlaştıklarını belirten Ar-Ge Tekstil Ve Yapı Kimyasalları Müdürü Uğur Erşen Şenbil, “Tüm bu çalışmalar çok önemli adımlar atılmasına ışık tutacaktır” diye konuştu.

Kimyasal katkılar, betonun taze ve sertleşmiş formundaki özellikleri iyileştirmek için kullanılır. Uygulama esnasında meydana gelebilecek hataları düzeltmek ve iyileştirmek için farklı türde katkılar ve uygulamalar mevcut. Betonun uygulanmasından önce ham maddelerine ve üretim sürecine değinmek gerekiyor. Çünkü, bu aşamalarda istenilen özelliklerde, kaliteli bir beton elde edilirse, uygulaması da daha pratik ve minimum hatayla gerçekleşir. Üretimde kullanılan çimento, agrega gibi malzemeler doğal yoldan elde edildiği için, bu malzemelerin kimyasının belirli ölçüler aralığında dalgalanma göstermesi ve haliyle bu dalgalanmanın performansa yansıması kaçınılmazdır. Bu nedenle bu malzemelerin kalite kontrol süreçlerinin son derece iyi yapılması gerekiyor. Performans dalgalanmasında yaşanabilecek sorunları iyileştirmek için de kimyasal katkılar kullanılabilmekte. Örneğin, kullanılan agreganın içerisindeki kil miktarının artmasının yaratacağı “artan su ihtiyacı”, kimyasal katkı ile düşürülebilir. Betonun üretim prosesi kapsamlı olmasa da hassas bir süreçtir. İstenilen performansta betonu elde edebilmek için yine kimyasal katkılar kullanılır. Kısacası, uygulama aşamasındaki sorunları minimize etmek için kaliteli beton üretimi şart ve istenilen kaliteye ulaşmak için de kimyasal katkıların kullanılması gerekir.

Ar-Ge özelinde, pazarda dönüşüm yaratacak yenilikçi çalışmalar da gündemde mi?

Hem sürdürülebilirlik kapsamında hem de deprem bölgesinde yer alan bir ülke olmamız nedeniyle, gelişen ve değişen regülasyonlarla birlikte talepler de kendini yeniliyor tabii. Üretilen ürünlerin ve üretim süreçlerinin çevreye zarar vermemesi, su ve madenler gibi doğal kaynakların korunması, canlı sağlığını koruyacak önlemlerin alınması, endüstriyel simbiyoz kapsamında ara ürünlerin veya atık formundaki ürünlerin yeniden kullanılması, üretilen betonların basınç dayanımlarının ve dayanıklılıklarının artırılması, kullanılan ham maddelerin sürdürülebilir olması gibi konularda çalışmalarımız mevcut. Bu çalışmaların çıktıları birçok yeniliği de beraberinde getiriyor ve bu faydaları gören son kullanıcılar arasında bu tip projelerimizin çıktıları yaygınlaşıyor. Yapı sektörünün bileşenleri çok fazla. Betonun kalitesinden ve üretiminden bahsederken, aynı zamanda çimentonun, agreganın, suyun, mineral katkıların da kalitesinden ve üretiminden söz etmemiz gerekiyor. Her projemizde tüm bu bileşenleri etkileyebileceğinin bilincinde olarak tasarlıyoruz çalışmalarımızı. Bu yaklaşımımız da bahsettiğiniz yenilikçi dönüşümleri hızlandıran süreçler oluyor.

Bir Ar-Ge projesi nasıl başlar, hangi süreçlerden oluşur?

Ar-Ge bir firmanın uzun süre boyunca varlığını devam ettirmesi noktasında en kritik faaliyetler sürecidir.

Bir Ar-Ge projesini başlatan birden çok etmen vardır. Genel olarak bir ihtiyaçtan, bir sorundan veya bilimsel bir meraktan ortaya çıkabilir. Ar-Ge projelerini takip ettiğimiz detaylı bir inovasyon sürecimiz var. Proje Yönetim Ofisimiz tarafından takibi ve dokümantasyonu yapılan bu sürecimizde, Ar-Ge projesinin tüm paydaşları (Ar-Ge, Üretim, Satın Alma, Satış-Pazarlama, Ürün Yönetimi gibi ekiplerimiz) bir araya geliyor; projenin çıktısının pazar analizi, üretilebilirliği, yatırım ihtiyacı, laboratuvar süreçlerinde cihaz ve ekipman ihtiyacı, insan kaynağı, projenin süresi ve süreç planlaması gibi detayları değerlendiriyor ve tüm bu süreçlerin sonucunda projenin devamı ile ilgili bir karar alıyoruz. Sonrasında projenin araştırma ve geliştirme süreci başlamış oluyor. Bu süreci de laboratuvar çalışmaları, pilot ölçek çalışmaları ve büyük ölçek çalışmaları şeklinde üç aşamaya ayırıyoruz. Tüm Ar-Ge süreçlerinde yaptığımız çalışmaların çıktılarını, datalarını, raporlarını elektronik ortamda kullandığımız profesyonel bir programa kaydederek sürecimizi takip ediyoruz. Proje çıktılarının son kullanıcı denemelerinin gerçekleştirilmesi ve müşteriyle aktif etkileşim de bu sürece dâhil oluyor. Çıktıların istenilen performans sonuçlarını yakalaması durumunda ticarileşme aşamasına geçiyor ve Ar-Ge’nin rolü müşteri denemelerini takip etme, herhangi bir sorunla karşılaşılırsa çözme şeklinde devam ediyor. Yapılan izlemenin sonunda stabil bir performans süreci devam etmesi durumunda Ar-Ge projesinin kapanış aşaması proje paydaşları tarafından gerçekleştiriliyor. Süreç boyunca, tüm ekiplerimizle rutin toplantılar yapıyor, her adımda istişare halinde kalarak ilerliyoruz. Ar-Ge proje ve inovasyon süreçlerimizin son derece verimli ve etkili olduğunu söyleyebilirim.

Akkim’in Ar-Ge’ye yaklaşımı, ekip olarak sizleri nasıl motive ediyor?

Ar-Ge bir firmanın uzun süreler boyunca varlığını devam ettirmesi noktasında en kritik faaliyetler sürecidir. Şayet gelişen teknolojiyi ve değişen dünyayı takip etmeyip hem bugünü hem de geleceği tasarlarken, vizyonunuzu oluştururken Ar- Ge bakış açısıyla yaklaşmazsanız ve Ar-Ge’yi bu vizyonun temel taşlarından biri haline getirmezseniz, firmanızın uzun süreler boyunca ayakta kalması çok zor olacaktır. Akkim Kimya’nın Ar-Ge çalışanları olarak kendimizi şanslı hissediyoruz, çünkü üst yönetimimizin Ar-Ge’yi konumlandırdığı yer tam olarak önceki cümlemde bahsettiğim noktada yer almaktadır. Her sene elde ettiğimiz cironun önemli bir kısmı Ar-Ge faaliyetleri için ayrılıyor. İnsan kaynağı ve altyapı anlamında en az bir üniversite kadar kapsamlı ve yetkin olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. İhtiyaç duyduğumuz desteği görmenin yanında düzenli olarak üst yönetimimiz ile Ar-Ge toplantıları gerçekleştiriyoruz, kendileri de fikir ve takip noktasında sürece dâhil oluyorlar. Bu süreç bizi hem motive ediyor hem de bu kültürün şirket içerisinde güçlenmesini sağlıyor. Ayrıca, Ar-Ge ve inovasyon süreçlerinin bir kültür halinde Akkök Holding bünyesinde yer alan şirketler içerisinde yayılması hedefiyle ilkini 2022 yılında gerçekleştirdiğimiz ve altı ayda bir tekrarlanacak, tüm şirketlerimizin katıldığı “R&D Summit” etkinliğimiz bulunuyor. Bu bilimsel etkinliğimizde holding şirketlerimizin Ar-Ge faaliyetlerinin çıktıları bilimsel bir ortamda tartışılırken, şirketler arası etkileşim artıyor ve inovasyon kültürü yaygınlaşıyor.

Türkiye’nin en büyük kimya şirketi olan Akkim Kimya’nın güçlü kurum imajını yapı kimyasalları sektörü ile buluşturma noktasında anlatabilecek çok fazla hikâyeye sahiptik ve bunları anlattık müşterilerimize.

Akkim Kimya, Capital Dergisi tarafından hazırlanan “En Beğenilen Şirketler” araştırmasında kimya sektöründe “yapı malzemeleri” kategorisinde ilk üç içinde yer alarak, Türkiye’nin en beğenilen şirketlerinden biri oldu. Bunu başarıyı getiren sizce nedir, neleri doğru yaptınız?

Bu araştırma ve haber bizleri de çok mutlu etti. Yaptığımız işlerin doğru yolda ilerlediğini görüyoruz. Bu başarıyı getiren birçok faaliyetimiz var aslında. Kısaca bahsedecek olursam; doğru ve kendi alanlarında bilgi ve tecrübe seviyesi yüksek ekiplerle çalışıyoruz ve bunu ekipler arası şeffaf, etkili iletişimle sağlıyoruz. Ürünlerin geliştirilmesinden üretimine, ham maddelerinin satın alınmasından kalite kontrolüne, pazarlamasından satışına ve müşteri deneyimlerinin takip edilmesine kadar tüm süreçlerde yer alan ekiplerimiz gerçekten aktif olarak çalıştılar. Bu çalışma sürecinde bahsettiğim inovasyon prosesini sistematik olarak uyguladık. Bunların yanında uygulama laboratuvarlarımızı müşterilerimizin proseslerini temsil edecek şekilde yeniden revize ettik. Bunlar Akkim tarafındaki faaliyetlerimizdi. Müşterilerimizle olan sürece gelince… Müşterilerimizle iletişimi kesmeyerek ürün geliştirmenin başından sonuna kadar kendilerini aslında sürecin içinde ve bu sürecin bir paydaşı olarak hissettirdik. Böyle olunca doğru zamanda, doğru yerde, doğru ürünü geliştirme ve müşterinize sunma fırsatlarını yakalamış oluyorsunuz. Türkiye’nin en büyük kimya şirketi olan Akkim Kimya’nın güçlü kurum imajını yapı kimyasalları sektörü ile buluşturma noktasında anlatabilecek çok fazla hikâyeye sahiptik ve bunları anlattık müşterilerimize. Bunun sonrasında da müşterilerimizin bize duyduğu güveni doğru Ar-Ge çalışmaları, doğru ürün, doğru satış ve pazarlama stratejileriyle birleştirince ortaya bu başarı çıktı. Bu sonuç, heyecanımızı ve sorumluluğumuzu daha fazla artırarak yürüyeceğimiz yola da ışık tutuyor.

Ar-Ge ve inovasyon, bir şirketin başarısını sürdürmede kilit bir rol oynuyor. Peki, bir şirketin Ar-Ge biriminin verimli olabilmesi için olmazsa olmazlar nelerdir?

En başta tutku ve heyecan olmalı. Bunların yanına bilgi, araştırma isteği, deneyim ve tecrübe, sorgulama, odaklanma, analitik düşünme, dinamik hareket etme gibi özellikler de etkilenince çalışma ekibinin verimi en üst seviyeye çıkıyor.

Sürdürülebilirlik stratejisi ve bu kapsamdaki mutabakatlar yönüyle Ar-Ge çalışmalarını değerlendirir misiniz?

Son yılların en önemli konusu hem çevresel, hem üretim teknolojileri, hem enerji tasarrufu, hem de ham madde tedarik süreçleri anlamında sürdürülebilirlik. Dolayısıyla biz de projelerimizi sürdürülebilirlik yolunda şekillendirdik. Birkaç tane örnek verecek olursam, çimento üretimi enerji yoğun bir prosestir. Üretim teknolojilerinde enerjiden sağladığınız her bir birim tasarruf sürdürülebilirlik anlamında çok kritik öneme sahiptir. Çimento katkıları elektrostatik dispersiyon etkisi ile öğütme prosesinin daha düşük enerjide gerçekleşmesini sağlar. Çimento katkılarımız ile daha düşük enerjide çimento üretilmesine olanak sağlıyoruz. Bunun yanında enerji tasarrufunu konvansiyonel seviyenin daha da üstüne çıkaracak Ar-Ge çalışmalarımız mevcut. Ayrıca çimento üretilirken meydana gelen karbondioksit emisyonunu azaltmaya yönelik heyecan verici çalışmalarımız var. Çimentoya alternatif yenilikçi bağlayıcılar, klinker ikamesi malzemeler, düşük klinkerli ürünler konularında çalışıyoruz. Çimento katkılarımızın bahsettiğim bu yeni alanlarla entegrasyonu konularında çalışmalarımız devam ediyor ve çok güzel sonuçlar elde ediyoruz. Tüm bu çalışmalar karbondioksit emisyonunu düşürme noktasında çok önemli adımlar atılmasına ışık tutacaktır. Sürdürülebilirlik anlamında biraz da beton tarafına değinecek olursam betonun girdileri olan çimento karbondioksit emisyonuna, su ve agrega da çevresel etki boyutunda önemli etkilere sahip. Önümüzdeki yılların en büyük sorununun su sorunu ve suya erişim olduğunu bilim insanları sürekli belirtiyor. Beton katkılarımız sayesinde beton tasarım optimizasyonu ile kullanılan çimentonun ve aynı zamanda ihtiyaç duyulan su miktarının düşmesini sağlıyoruz. Bu anlamda sürdürülebilirliğe önemli bir katkı sağlıyoruz. Bir başka heyecan verici sürdürülebilir projemiz ise kentsel dönüşümlerden elde edilen molozların atık halinde çevreye zarar vermesini engelleyerek beton üretiminde yeniden kullanımının sağlanmasıdır. Beton üretim hacmi konusunda Avrupa’da ilk sırada gelen ülkemiz için son derece kritik bir konudur bu proje. Deprem riskinin de yüksek olduğu ve bu nedenle kentsel dönüşüm ihtiyacının öne çıktığı bugünlerde projenin önemi giderek artmaktadır. Bu projeyi hem üniversitelerle hem de devletin ilgili kurumlarıyla ortak şekilde yürütüyoruz. Verdiğim örnekler gibi farklı inovatif ve sürdürülebilir proje çalışmalarımız da devam ediyor.

Çimento üretiminde CO2 emisyonunu düşürme çabası, Ar-Ge çalışmalarında yeni ürünleri (Akkim düşük emisyon özel katkı serisi gibi) pazarla buluşturdu. Hem bu ürünler hem de devam etmekte olan çalışmalarınız hakkında neler söylemek istersiniz?

Karbondioksit emisyonunun son derece yoğun olduğu sektörlerin başında çimento endüstrisi geliyor. Yapılan çalışmalarda dünyadaki karbondioksit emisyonunun yüzde 5 ila 10 arasındaki payının çimento endüstrisinden geldiği raporlanıyor. Bizim ülkemizde bu oran maalesef yüzde 10’un üzerinde. AKGRİN LOW CARBON (LC) özel serisi kimyasallarımızın lansmanını yayımladığımız makalelerle gerçekleştirdik ve hem laboratuvar hem de endüstriyel denemelerimizde pozitif sonuçlar elde ettik. Müşterilerimizin de ilgisini çeken bu katkı grubumuzla proses optimizasyonu şeklinde klinker oranlarını azaltarak, karbondioksit emisyonlarını düşürme yolunda önemli bir adım attık. Yaptığımız bu çalışma ve yayımladığımız makaleler pazarda büyük ilgi uyandırdı. Devam eden süreçte laboratuvar çalışmalarının endüstriyel denemelerini yaptık ve bu denemelerin ilk aşamasından da olumlu sonuçlar aldık. Akkim Düşük Emisyon Özel Katkı Serisi ürünlerimizi çimento üreticilerinin mevcut şartlarına uygun şekilde tasarlıyor, bu sayede nokta atışı sonuçlar elde edebiliyoruz. Bu çalışmaları müşterilerimize anlatmaya ve onlarla birlikte yeni denemeler yaparak ilerlemeye devam etmek istiyoruz. Daha şimdiden aldığımız izlenimler çok heyecan verici.