Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Onursal Başkanı Timur Erk ile kimya sektöründeki yeni yatırımları, pandemi sürecinin kimya sektörünü nasıl şekillendirdiğini, gelecekte nasıl bir sektör ile karşı karşıya kalacağımızı konuştuk.
Bugün geldiğimiz noktada kimya sanayiini temsil eden bir duayensiniz. Kariyerinizin en başında, kimya sektörüne girişiniz nasıl oldu?
Babam rahmetli Ethem Erk kimya yüksek mühendisiydi. Bir kauçuk fabrikası, ufak bir imalathanesi vardı. Kauçuk çizme ve ayakkabı imal ediyordu. Ben ve ortanca kardeşim baba mesleğini seçtik. İkimiz de Almanya’da, Darmstad‘ da kimya yüksek mühendisliği tahsili yaptık. Ben babam rahatsızlanınca doktorayı yarıda kesip Türkiye’ye döndüm. Benim bilfiil kimya sektörüne sanayici olarak girişimi tayin eden İstanbul Üniversitesi eski rektörlerinden Nazım Terzioğlu’dur. Babamın yakın arkadaşı ve Silivri’den yazlık komşumuzdu. Kayserili, bilgili ve akıllı bir kişiydi. İyi bir yönlendirme yaptı. Meltaş A.Ş.’de 38 senelik bir kimya sanayiciliği deneyimim oldu. Yine babamın arkadaşı ve yazlık komşumuz Prof. Ali Rıza Berkem, ki kendisine “hocaların hocası” denir, sayesinde de Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği kurucuları arasında yer aldım. 2000-2018 yılları arasında fiilen başkanlığını yaptım. 2018’den bugüne de onursal başkanlığını yürütüyorum. Bunun haricinde halen bir duayen olarak, kuruluşundan bu yana Türkiye Odalar Borsalar Birliği Kimya Sanayi Meclis Başkanı’yım.
Türkiye’nin öncü kimyasal madde üreticisi Akkim Kimya’nın Yönetim Kurulu üyelerinden arasındaydınız. Sizin gözleminizle Akkim bugünkü yapısına nasıl dönüştü?
Eski Aksa Genel Müdürü Mustafa Yılmaz, Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği’nden hem arkadaşım hem dostumdur. Onun aracılığıyla rahmetli Raif Dinçkök ile tanıştık. Raif Dinçkök, Akkim’i büyütmeyi aklına koymuştu ve yeni yatırımlar yapmaya niyetliyken beni yönetim kuruluna danışman olarak aldı. Bana dedi ki; “Zamanı gelince, bir yatırıma karar vermek için senin gözlerinin içine bakacağım. Eğer sen evet dersen yatırıma devam edeceğim. Evet demezsen yatırımdan vazgeçeceğim.” Ben de tabii ki o yeni heyecanla büyük bir yerli şirketin yönetim kurulu üyesi olarak “Bu atılımda mutlaka desteğim olmalı” diye düşündüm, kendisini yüreklendirdim. Böylece Akkim yurt dışı başta olmak üzere, önce Akcoat (eski adıyla Gizemfrit) son olarak da USK Kimya’nın da satın alınmasıyla yurt içi girişimlerle ağını büyüttü. Ortak girişimlerle ve yeni yatırımlarla hem cirosunu hem de portföyünü artırdı, müşteri portföyünü geliştirdi. Böylece hızlı bir dönüşüm sağladı. Son olarak 60 milyon dolarlık sodyum karboksimetil selüloz ve polianyonik selüloz üretici olan USK Kimya satın almasıyla uluslararası aktör oldu. Aksa Akrilik de Akkök Holding’in önemli bir şirketi, akrilik elyaf konusunda uluslararası aktör oldu. Uluslararası aktör olmak kolay değil. Akkim de Akcoat, Dinox, Megacolor ve USK Kimya satın almalarıyla çok ciddi atılımlarda bulundu. Ben bu olumsuz koşullardaki cesaretli girişimleri nedeniyle Dinçkök ailesini gönülden kutluyorum.
“Kimya sermaye yoğun bir sektör. Kimya sektörüne para yatırdığınızda bu anaparanın geri dönüşü için yedi sene gerekiyor. Türkiye’nin bu enflasyonist ortamında yedi sene beklemek ciddi cesaret ve sabır gerektiriyor. Bu nedenle de Akkim’in yatırımlarına ve girişimlerine tekrar şapka çıkarmak gerekiyor.
Nisan başı itibari ile 3. yükselişi yaşadığımız dönemde pandemiden çok fazla negatif etkilenmedik. Pozitif etkilendiğimiz alanlar da var. Dezenfektan üretimi ve kolonya üretimi yükseldi. Korkunç bir talep artışı yaşandı.”
Türkiye ekonomisi içerisinde yerli yatırımlar konusunda kimya sektörünün durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kimya sermaye yoğun bir sektör, emek yoğun bir sektör değil. Bu nedenle hem sermaye hem teknoloji yatırımı gerekli. Kimya sektörüne para yatırdığınızda bu anaparanın geri dönüşü için yedi yıl gerekiyor. Türkiye’nin bu enflasyonist ortamında yedi yıl beklemek ciddi cesaret ve sabır gerektiriyor. Akkim’in yatırımlarına ve girişimlerine tekrar şapka çıkarmak gerekiyor.
Uluslararası piyasalarda Türk kimya endüstrisi hangi noktada?
Dünyanın kimya sanayi cirosu içinde Türkiye’nin payı yüzde 1’e yakın. Bu önemli bir pay değil ama gittikçe büyüyor. Büyük ölçekli yatırımlara ve devletin ciddi altyapı desteğine ihtiyaç var. Devlet yatırım ve yer tahsisi yapmadan, yatırım ortamını iyileştirmeden, yabancı yatırımcıyı çekmeye yönelik regülasyonlar hazırlamadan bu gerçekleşmiyor.
Katma değeri yüksek, orta ve yüksek teknoloji kullanımıyla ara girdi kimyasalları üretimine geçmeliyiz. Türkiye’de üretimi olmayan, toplam 17-20 milyar dolar civarındaki kimya sanayi dış ticaret açığını oluşturan ara girdi kimyasallar üretimi için mutlaka devlet tarafından gerekli altyapı hazırlanmalı ve üretime geçilmeli.
Kimya sektörü 20 milyar dolar cari açık veriyor. Bu açığı kapatmak için neler yapılmalı?
Bu açık, total dış ticaret açığının yaklaşık yüzde 35’i… Ne yazık ki kimya sanayii ithalat bağımlı bir sektör. Biz üç kriter bazında bir çalışma yaptık. Türkiye’de üretilmeyen, 50 milyon doların üzerinde ithalatı yapılan ve birim fiyatı 2 dolar ve üstü olan kimyasalların başta ara girdi kimyasallar olmak üzere bir listesini hazırladık. Devlet daha geniş kapsamlı bir çalışma yaptı ama gliserin haddinden fazla arzı olan bir ürün, onu da listeye koymuşlar… O konuda yatırım yapmanın, üretime geçmenin bir anlamı yok. Biz hazırladığımız 50 maddelik listenin üzerinde duruyoruz. Özellikle ara girdi kimyasalların üretimine geçilirse çok faydalı olacak. Katma değeri yüksek, teşvik kanununda öngörülen stratejik ve büyük ölçekli yatırımlarla üretime girildiğinde süper teşvik alınmalı. Güney Kore örneği gibi süper teşvike hak kazanan şirketler yatırım kararı almışsa mutlaka yüzde 50 makine ve teçhizat bağışı yapılmalı. Devlet altyapı ve lojistik desteği ile yer tahsisine 30 yıl üzerinde rayiç bedel vermezse bu açık devam eder. Evet cari açık 25 milyar dolardan 18-20 milyara indi ama bu yetmez. Varlık fonundan mutlaka destek gelmeli, devlet bahsettiğim altyapı desteklerini sunmalı.
Geçtiğimiz mart ayında gerçekleşen Türkiye Kimya Sektör Şurası’nın çıktıları neler oldu?
En büyük beklenti hükümetin açıkladığı hukuki ve ekonomik reform paketiydi. Ulusal endüstri kimya sanayi şurasından birkaç hafta evvel ekonomik reform paketi açıklandı. Uygulama detaylarına girilmedi ama bizim buradan beklentimiz bir cümleydi, o cümleyi aldık: “Yatırım ortamının iyileştirilmesi”. Kimya sanayisinde yatırım ortamı yurt dışından sermaye girişi için yeteri değil. Bu ortamı iyileştirmek şart. Gelişmiş bir Türkiye için gelişmiş bir kimya sanayine ihtiyaç var. Kişi başına düşen milli geliri 10 bin dolar seviyesinden 15 bin dolar seviyesine çıkarmak istiyorsak, mutlaka süper teşviklerle yatırım ortamı desteklenmeli.
Sizce bu tür sektörel buluşmaların endüstriye faydası ne yönde oluyor?
Dört senede bir Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği’nin ev sahipliğinde kongre yapıyoruz. Türkiye Kimya Sanayi Platformu’nun bütün paydaşları, alt sektörler de olmak üzere bir araya gelerek kimya endüstri gelişim şurasını yapıyoruz. Pandemi nedeniyle geçen sene yapamamıştık, bu yıl mart ayında yaptık. Sektör oldukça dağınık ve çok geniş bir yapıda. Bu tür buluşmalar paydaşları bir araya getiriyor. Sinerji yaratmak ve katma değer sağlamak adına bu toplantılar son derece önemli ve verimli geçiyor.
Onursal başkanlığını yaptığınız Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği olarak pandemi sürecindeki ani ve hızlı değişimler karşısında neler yaptınız?
Pandemi çok ürküttü bizi. “Acaba fabrikalar kapanacak mı?”, “İş sağlığına etkisi ve karantina dolayısıyla iş gücünde kayıp olacak mı?” gibi sorular vardı.
Başta Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’nın tedbirleri sonucunda endüstride çok fazla bulaş yaşamadık. Özellikle kimya sanayi daha az istihdam sağladığı ve kurallara daha iyi riayet edilebildiği, bilgi bilinçlendirme düzeyi biraz daha fazla olduğu için bunun pozitif yansımasını gördük. Pozitif etkilendiğimiz alanlar da var. Dezenfektan üretimi ve kolonya üretimi yükseldi. Maske üretiminde de birtakım kimyasallar kullanılıyor. Genelde Türkiye’de büyüme 2020’de yüzde 1,9 iken, kimya sektörü ortalama yüzde 3 büyüme sağladı. Sektör içinde dezenfektan, kolonya üreticileri yüzde 20 ila 30 cirolarını katladı. İhracat 2020 yılında 18 milyar dolar, ithalat ise 35 milyar dolar oldu. Yani açığımız 17 milyar dolara düştü.
“Büyük ölçekli yatırımlara ihtiyaç var. Tıpkı Güney Kore örneğinde olduğu gibi devletin ciddi altyapı desteği gerekli. Devlet yatırım yapmadan, yer tahsisi yapmadan, yatırım ortamını iyileştirmeden ve yabancı yatırımcıyı çekmeye yönelik regülasyonlar hazırlamadan bu gerçekleşmiyor.”
Pandemi sürecinde kimya endüstrimiz nasıl bir sınav veriyor?
Ham madde, emtia, metal fiyatlarında artış oldu. Konteyner bulunamaz hale geldi. Lojistik destek konularında aksamalar oldu. Bu nedenle maliyetler arttı. Enflasyonist bir çizgiye ulaşıldı. Tedarik zincirinde sıkıntılar yaşandı. Bütün bunlara ilaveten de belirsizlik had safhada. Maliyet belirsizliği nedeniyle fiyatı belirleyemedik. Konteyner konusunda çözüme gidilmek üzere, navlun fiyatlarında biraz daha sıkıntı olacak ama en önemli konu plastik ham maddeleri. Yani ham petrol türevi olan naftadan üretilmiş petrokimyasallarda ciddi artışlar oldu. PVC’de, polietilen ve diğer türevlerde yüzde yüzü aşan artışlar var. Enflasyonu körükleyen konular bunlar. Yine de kimya sanayi temel sektör olduğu, yaklaşık 30 sektöre ham madde ve ara girdi verdiği için iki sene evvel öncelikli sektör olarak belirlenmişti. Bu çerçevede destek görmeye başladı. Diğer sektörlere nazaran daha iyiyiz gibi düşünülebilir. Dünyaya baktığımızda da yine iyiyiz ama iki, üç yıl öncesini mumla arıyoruz.
Aziz Sancar’ın kimya alanında aldığı Nobel ödülüyle yaşanılan gurur, bugünlerde ise tüm dünyanın takip ettiği tedavi sürecindeki araştırmalar, eğitimin ve bilimsel araştırmaların önemini yeniden hatırlattı. Sizin dernek olarak eğitim ve bilimsel araştırmalar konusunda nasıl çalışmalarınız var?
Türkiye’de genel anlamda eğitim kalitesinde biraz düşüş yaşanıyor, bunun sektörümüze yansıması da pek iyi değil. Özellikle beyaz yakalı istihdamında sıkıntı yaşanıyor. Türkiye’de bir beşerî sermaye, entelektüel sermaye azlığı söz konusu. Bu Ar-Ge ve inovasyon merkezlerine de yansıyor. Akkim bunlar içerisinde iyilerinden biri. Nitelik-nicelik dengesi önemli. Ar-Ge merkezlerinde daha donanımlı beyaz yakalılara ihtiyacımız olduğu kesin. Bu konuda Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği, Türkiye Odalar Borsalar Birliği Kimya Sanayicileri Meclisi, Kimya Sektör Platformu elinden geleni yapıyor. Kimya fakülteleriyle iş birlikleriyle sektörde beşerî sermayenin artmasını destekliyoruz. Bazı üniversitelerin danışma kurulunda yer alıyoruz. Ben şu an üç üniversitenin danışma kurulunda görevliyim.
Gelecek, kimya endüstrisi için sizce nasıl şekillenecek?
Ham petrol kraking dediğimiz parçalanmadan sonra nafta oluşur, naftanın çoğu akaryakıta giderdi. Bugün Tüpraş’ın Petkim’den devraldığı İzmir Aliağa’daki rafineri çoğunlukla motorin ve akaryakıt üretiyor. Halbuki biz diyoruz ki, Socar’ın yaptığı bu yatırımda da yüzde 80’i akaryakıt, yüzde 20’si naftaya ayrılmış. Nafta bütün kimyanın yüzde 40 girdisini teşkil eden petrokimyasalları oluşturuyor. Bu petrokimyasallar olmadan biz o 20 milyon dolarlık ithalata bağımlıyız, ondan kurtulamayız. Gelecek değişecek. Elektrikli araçlar devreye girince naftaya talep akaryakıt açısından azalacak. Yerine petrokimyasallar gelecek. Bu nedenle geleceği biraz daha farklı göreceğiz. Ben umutluyum. Sermayeyi iyi kullanmak iyi araştırılmış yatırımlarla olur. Genel bir petrokimyasal yerine Türkiye’de hedefi 12’den vuracak yatırımlar önceliklendirilmeli. Artık okyanuslar, hatta iç denizlerimizde bile nano boyutlarda plastiklerden, plastik çöp ve çukurlarından geçilmiyor. Bunu yiyen balıkları tüketince plastikler insana geçiyor ve başta kanser olmak üzere birtakım sıkıntılar yaratıyor. Biz ham maddeyi birtakım modifiye türevlerle biobozunur yaptığımızda 20 hatta 10 yılda bozunur hale gelecek. Diğer önemli konu ise kompozitler. Diş transplantları senelerdir yapılıyordu. Artık biz kemiği de plastikten üretip insan vücuduna yerleştirebiliyoruz. Bütün bio atıkların oluşturduğu biomass artık bir ham madde. Şimdi biraz pahalı ama ileride biomasstan üretilmiş kimyasallara daha çok pay verilecek. Öyle bir sentez yapılacak ki, yan ürün olmayacak. Yan ürün çıkacaksa da mutlaka bio bozunur olacak. Çöpe giden atık azalacak, geri kullanımla neredeyse sıfır atığa dönüşecek. Gelecek için vurgulayacağım üç şey; geri dönüşüm, geri dönüşüm, geri dönüşüm…