Ar-Ge Performans Kimyasalları ve Yaşam Bilimleri’nin takım liderliğini yürüten Dr. Ömer Reis, yaşam kalitesine katkı sağlayacak kimyasalları geliştirmek için sürekli araştırma halinde olduklarının altını çiziyor.
Çalıştığınız bölüm hakkında bilgi verir misiniz?
Bölümümüz Ar-Ge’nin altında iki ana çatıdan oluşuyor. Bunlardan bir tanesi Akkim için daha yeni olan Yaşam Bilimleri, diğeri de Akkim’in uzun zamandır faaliyet gösterdiği Performans Kimyasalları alanında faaliyet gösteren bir bölüm… Yaşam Bilimleri dediğimiz, Akkim’in daha katma değeri yüksek ürünlerle pazar payını artırma ve Türkiye’deki bir kimya şirketi olarak liderlik pozisyonunu pekiştirme bakış açısının ya da büyüme isteğinin bir yansıması. Çünkü, bu alan altındaki ürünler genelde daha kıymetli, biraz daha pahalı, daha özel ürünlere giren, kozmetik, kişisel bakım, ev bakımı gibi ürünler. O tarafta yeni yeni büyüdüğümüz küçük bir grubuz ve hedef sektörlerde büyümeye çalışıyoruz.
Peki Performans Kimyasalları?
Performans Kimyasalları, Akkim’in önemli bir kısmını oluşturuyor; tekstil, kâğıt, su, yapı yardımcı kimyasalları gibi kimya çatısı altında bulunan “special chemicals” dediğimiz bir alan. Yani ürünlerin ne olduğu için değil, ne yaptığı ya da nasıl performans gösterdiği için üretilen ürünlerdir. Son kullanıcı ondan bir fayda sağlıyordur, bir proses gerçekleştiriyordur. Genellikle bu amaca hizmet eder. Burada üç ana departmanımız bulunuyor; tekstil kısmı, kâğıt ve su iş bölümümüz ve yapı kimyasalları bölümümüz var. Özel kimyasallar denilen ve bizim “performans kimyasalları” dediğimiz alan o kadar geniş ki, erişemedikleri alan yok. Örnek vermek gerekirse, kâğıt havluların dayanıklılığını artırıyor, kâğıdın ıslandığında parçalanmamasını sağlıyor. Ya da tam tersi tuvalet kâğıdının çabuk çözülmesine neden oluyor.
Tekstil için konuşursak, üzerimize giydiğimiz kıyafetin verdiği yumuşaklık hissini sağlayan kimyasallar var. Renginin dayanıklılığı, yıkandığında ağarmaması ya da boyanın çıkıp bir diğer kıyafete bulaşmaması bu kimyasalların yaptığı işler. Tekstilin pamuk olarak serüvene başlamasından, kıyafet olarak son tüketiciye ulaşmasına kadar geçen her bir aşamada ayrı ayrı ürünler sunuyoruz. Yani her proses için bir araç, bir çözüm var.
Ekip arkadaşlarından bahseder misiniz?
Tekstil yardımcı kimyasalları bölümü en büyük kısmımız. Burada üç uzman, beş teknisyen arkadaşımız var. Üreticiye çok yakınız, bir taraftan yeni bir şeyler yapmamız gerekiyor. Üreticinin bazen günlük sıkıntılar yaşarken, aynı zamanda gelecekle ilgili beklentileri olabiliyor. Bu beklentilerin hepsini karşılayacak sistem aynı değil. Herkes biraz daha farklı şeyler yapıyor.
Kâğıt su kısmında şu anda bir uzman arkadaşımız, üç teknisyenimiz var. Yapı kimyasallarında ise bir uzman ve üç teknisyen arkadaşımız çalışıyor. Yapılan çalışmalara örnek vermek gerekirse; santrallerde üretilen harcın kıvamını koruyan, mukavemetini artırmak için kullanılan kimyasallar var.
Toplam 18 kişilik bir ekibiz. Ancak ekibi büyütme hedeflerimiz var; farklı alanlara da girmek istiyoruz, dolayısıyla yakında aramıza yeni arkadaşlar katılacak.
Uzun vadede hedefleriniz nedir?
Uzun vadede Yaşam Bilimleri bölümünde büyümek istiyoruz. Performans Kimyasalları’nda ise çok daha dinamik, ürünlerin çok daha çabuk çıkması, müşteriye hemen çözüm üretilmesi gerekiyor. Ama diğer tarafta çok daha uzun soluklu, teknik bariyerleri daha yüksek projeler oluyor. Mesela bir deterjan üreticisine yumuşatıcı katkısı vermek istediğinizde, o ürünü kabul ettirmek, o ürünün testlerini yaptırmak çok uzun süreçler alıyor. Performans Kimyasalları için ise laboratuvarda gördüğünüz herhangi bir şeyi işletmeye gidip hemen deneyebiliyoruz. Burada Satış Pazarlama Grubu ile Ar-Ge’nin yakınlığı devreye giriyor. Ben onları da ekibimizin bir parçası sayıyorum.
Ar-Ge uygulamalarının pazar payını artırmaya sağladığı katkıları anlatmanızı istesek?
Soruyu tersten soralım: Ar-Ge olmadan pazar payı artırılabilir mi? Diyelim ki 50 ürünlük bir portfolyonuz var, eğer teknik bir yetkinliğiniz ya da know-how’unuz yoksa yaratıcı çözümler üretemiyorsanız, 51’inci ürünü ortaya çıkarma şansınız olmadığı gibi, var olan 50 ürünün de satışında zorlanabilirsiniz. Çünkü, ürünlerle ilgili mutlaka birtakım sıkıntılar olacaktır. Dolayısıyla problemli ürün market payınızı kaybetmenize neden olacaktır. Pazar payını büyütme kısmına gelince, sürekli talepler ve istekler geliyor. Maliyetleri düşürerek, performansı artırarak veya iki ürünün özelliklerini bir yerde birleştirerek müşteriye katkı sağlayan bir şeyler yaptığınızda rakiplerinize göre bir adım öne geçersiniz. Yani rekabet unsurlarında hangisini Ar-Ge olarak ürünlerin üzerine koyarsanız, pazar payınızı artırırsınız. Ar-Ge faaliyetleri sürdürülebilirlik için çok önemli. Rekabet avantajı yaratmak, önemli bir oyuncu olmak istiyorsanız fark yaratmanız gerekiyor. Bu farklılığı da Ar-Ge faaliyetleriyle yaratabilirsiniz. Müşteri odaklı olup, müşterinin ihtiyaçlarını iyi anlayıp, kısa sürede çözümler üretenler kazanıyor.
Yaptığınız çalışmalar son tüketicinin hayatını kolaylaştırmak adına neler sağlıyor?
Biz aslında son tüketiciye doğrudan ürün vermiyoruz. Biz ara ürün üreticisiyiz. Son kullanıcıya en yakın olduğumuz yer performans kimyasalları, ama son kullanıcı o gömleği giyen insan. Tüketici farkında olsun veya olmasın hayatının her anında bunu yaşıyor. Gömleği çamaşır makinesine attığında renkleri gittiği an ya da bir diğer kıyafete bulaştığında bir felaketle karşı karşıya kalıyor. İşte bizim ürettiğimiz kimyasal burada hayatına dokunuyor. Ya da kötü kimyasal kullanılmış bir kâğıdı suya koyduğunuz zaman paramparça olur. Böyle birçok örnek verebiliriz. Yaşam kalitesine katkı sağlayacak kimyasalları geliştirmek için sürekli araştırma halindeyiz.
İlaç sanayinde dışa bağımlılığı azaltmak ve yabancı firmalarla rekabet için neler yapılmalı?
Ben ilaç sanayiinden geldim. Türkiye’deki ilaç sektörü başta ilaç etkin maddesi olmak üzere büyük ölçüde dışa bağımlı. İlaç üreticisisiniz, ilaç derken üç ana konudan bahsediyorum. Bir tanesi katı dozaj formları (tablet, kapsül vb.), diğeri enjektabl preparatlar ve son olarak yarı katı ürünler (krem, pomad vb.). Türkiye’deki ilaç sektörü bu, eşdeğer ilaç sektörü. Bir de bunların içinde kullanılan aktifler var; etkin ve yardımcı maddeler, bunların üretimi var. Bitmiş ürün kısmı Türkiye’de çok yaygın, çok büyük firmalarımız var. Ancak bu firmaların hiçbirinin güçlü bir etkin madde üretimi yok ya da çok minimal düzeyde var. Belli bir çapın üzerine çıkmak çok zor görünüyor. Çünkü o iş bütünsel bir iş. Bunun için Hindistan modeline benzer bir şey yapmak lazım. Onlarca kimya fabrikası, onlarca ara ürün fabrikası, onlarca bitmiş ürün fabrikası var. Kısacası topyekûn yapılmış bir hareket var. En önemlisi etkin maddeyi üretebilmek.
Benzer bir durumun kimya sektörü için de geçerli olduğunu düşünüyor musunuz?
Buradan kimya sektörüne bakarsak, benzer bir durum kimya sanayisinde de var. Kimya sektörü de temel maddeler konusunda büyük ölçüde dışa bağımlı, çünkü bu petrolden başlayan ve bize kadar ulaşan bir süreç. Biz sona çok yakın bazı malzemeleri alıp; ya karıştırmak formülasyon yapmak suretiyle ürünler yapıyoruz ya da üzerinde bir iki basamak reaksiyonlar yaparak ürün hazırlıyor, neticede bir değer katmaya çalışıyoruz. Ne kadar geriden başlanırsa, değer o kadar yüksek aslında. Bunu çözümü de her şeyin entegre olması. Petrolden başlayarak değerler yaratmak lazım. Türkiye’de bu entegrasyonla ilgili büyük bir proje üzerinde uzun zamandır konuşuluyor. Umarım yakın zamanda hayata geçer. Ancak bu sayede temel maddeler konusunda geriye gidip değerler yaratabiliriz. Kimya sektörü için yapabileceğimiz bir şey var. Kimya sektörünün 25 milyar dolarlık cari açığının olduğu ve bu cari açığın düşürülmesinin gerektiği söyleniyor. Eğer biz geriye doğru entegre olamıyorsak, yapabileceğimiz başka bir çözüm var. Kimya sektöründeki çok büyük uluslararası şirketlerle bütün ürün gamlarında rekabete girmemeliyiz. Belli alanlarda, belli ürünlerde bu küresel rakiplerden daha iyi, daha yaratıcı ürünler üretmeliyiz. Globalleşen dünyada hammaddenin nereden geldiği çok önemli değil, neticede o hammaddeye herkesin yapamadığı bir değeri katmalıyız. Bunun yolu da iyi kimya yapmaktan geçiyor. İyi kimya, inovatif işler yapmak gerekiyor.
Küresel ısınmayla ilgili yaptığınız bir çalışma var mı?
Küresel ısınmayı ülkemiz açısından su sorunu olarak görebiliriz. Ülkemiz su zengini olmayan ülkelerden ve 30 yıl sonra su konusunda ciddi sıkıntıların başlayacağı öngörülüyor. Akkim stratejik olarak bu konuya yaklaşan bir şirket, ultrafiltrasyon modül üretim tesisi var, su çözümleri var. Ticaret ve büyüme anlamında gelecek burada. Bizce daha da önemlisi “Dünyaya ne fayda sağlıyorum?” sorusunun cevabı da burada. Hayata dokunulabilecek en önemli yer bence burası. Şu anda ne yapıyoruz; arıtma tesislerine kimyasallar veriyoruz, suyun renksizleştirilmesi, kirliliklerin çöktürülmesi, ön arıtma, son arıtma gibi.
Bizim için tekstil sektörü çok önemli, çünkü çok su harcıyorlar. Tonlarca su kullanıp kumaş ağartıyor, durulamak için yine tonlarca su, boyamak için tonlarca su, kumaş üzerine uygulanan boya çıkmasın diye kimyasal uygulanacak yine tonlarca su… Sürekli bir su harcamasından bahsediyoruz. Atık sular, özellikle boyama sonrasında çıkan atık sular ciddi problem.
Akkim’in bu konuda çalışmaları başladı. Boyanan ürünün hepsi kumaşa tutunmuyor ve bu boyanın satıştan önce kıyafetten çıkarılması için altı defa yıkamadan yapılıyor; bu işlem tonlarca boyalı su tüketimi demek. Hem bu suyu azaltmak hem de o boyadan kurtulmak gerek. Şu anda bununla ilgili çalışmalara başladık. Bu altı banyo sürecini iki banyoya nasıl indirebiliriz, 90°C’de yapılan işlemi 60°C’ye nasıl indirebiliriz? Şimdi kullanılan boyadan daha az zarar veren nasıl bir kimyasal geliştirebiliriz? Bu çalışmanın su tasarrufu konusunda çok faydalı olacağını düşünüyorum. Bu çalışmanın işletmecilere de faydası olacak, çünkü suyun maliyeti gittikçe daha da artıyor.
Tekstil sektörü konusundaki çevreci bir diğer çalışmamız da ağartma aşamasıyla ilgili. Kaynak tüketimini azaltacak, enerji harcamasını düşürecek, çok fazla kimyasal tüketimini azaltmak istiyoruz. Ağartma işlemi 98°C’de çok fazla enerji ve su kullanılarak yapılıyor, bu sıcaklığı 60-70°C aralığına indirmek üzerine çalışıyoruz. Ayrıca tekstil ağartmada yapılan nötralize işlemine gerek kalmayacak, dolayısıyla tonlarca asit ve su tüketimi olmayacak. Daha az işlem sayesinde tekstil ürünlerinin daha uzun süreli kullanılmasını da sağlayacak.
2018 yılı hedeflerinizden bahsetseniz?
Kısa vadeli hedeflerimiz, müşteri memnuniyetini en üst düzeyde tutarak pazarı kaybetmemek üzerine. Uzun vadeli hedeflerimizse rakiplerimizden daha inovatif ürünler geliştirmek. Performans Kimyasalları konusundaki en büyük oyunculardan biriyiz. Bu alanda en büyük hedefimizse; herkesin “Akkim bu alandaki en inovatif oyuncu” demesini sağlamak. Örnek vermem gerekirse, püskürtme beton katkısı konusunda çalışmalar yaparken yeni bir proses geliştirdik. Bu konudaki en büyük rakibimizin iki faklı ürünü var. Bunlardan biri daha düşük maliyetli, diğeriyse çok pahalı ve performansı çok iyi bir ürün. Yaptığımız çalışmalarla rakibimizin ürününden daha performanslı ve kaliteli bir ürün ortaya çıkardık. Tüketicilerimiz, yerli sermayeye sahip Akkim’in çokuluslu firmalardan çok daha iyi ürünler ürettiğini fark edecek. 2018 yılında da, 2019 yılında da, hatta daha sonrası içinde tek hedefimiz bu çalışmaların sayısını fazlalaştırmak.